Yeni evliydim...
İlk bebeğimi kucağıma aldığımda onu öpmeye kıyamadığım dan koklamakla yetiniyordum.
Biraz büyünce artık komşu edinmem gerektiğini, bu sayede çocuğumunda akranlarıyla oynayarak sosyalleşe bileceğini düşündüm.
Benim içinde iyi oldu.
Davetler, icabetleri derken çok sevdiğim yeni arkadaşlarım oldu.
Yalnız arada bir tane diken çıkması kaçınılmazdı.
Diğerlerinden ayırt edemediğim için, her oturmaya onu da çağırmak zorunda kalıyordum.
Aslında iyi bir insandı, fakat çocuğunun akranlarına göre iri ve güçlü olmasından dolayı çok böbürlenir, sürekli "Benim oğlum hiç bir şeyin altında kalmaz, her şeyin üstesinden gelir. Dedesi, babası, abisi her gün yetiştiriyor."
"Bende safça bir soruyla, nasıl yetiştiriyor anlamadım?" dedim ve bunun üzerine gülmeye başladı.
"Allah iyiliğini versin Nazlı! Nasıl yetiştirecekler, tabii ki dövüştürerek.
Bu erkek çocuğu, zaman güçlülerin dünyası zayıf olan ezilir.
Biz zamanında pısırıktık, gelen kafamıza vurdu, giden kafamıza vurdu.
Ben çocuğu pısırık yetiştirmem.
Yalnız senin çocuğun biraz pısırık çok ezilir söylemedi deme!"
Bir an şaşkına döndüm, çünkü o zamana kadar evimize her geldiğinde oğlu, oğlumdan büyük olmasına rağmen haksız yere vurur,
Bana; "Ya canım, bu da çocuk o da çocuk ne diyeyim" diyerek üstünü kapatırdı.
Ve ben evimde ağırladığım için bunun tartışmasına girmezdim.
Oğlumsa kendini ifade edebilecek kadar büyük olsa da, çok uysal ve arkadaş canlısı olduğundan, arkadaş edinmenin hatırına sesini çıkarmıyordu.
Ne de olsa yalnızdık, gurbette ailemizde olmayınca lojmandaki komşuları ailemiz bellemiştik.
Ama arkadaş, çocuğunu bilinçli bir şekilde saldırgan yetiştirmesi ve bununla övünmesi, üstelik çocuğumun uyumlu davranışlarını pısırıklık olarak nitelendirmesi canımı epey sıkmıştı.
Onlar gidince akşam eşimle de durumu paylaşıp, "Bak ben gereğini yapacağım sen sadece bana karışma" dedim
Eşim endişeli bir şekilde, "Yapma Nazlı, komşuyuz yüz yüze bakıyoruz bunlar çocuk" dese de dinlemedim.
Ertesi haftaya kadar oğluma,
"Bak oğlum vurmak yanlış bir davranış, fakat savunmak yanlış bir davranış değil" diye telkinler vermeye başladım.
Biraz çalışınca artık öğrenmişti kendisini tartaklayan birine karşı nasıl savunulacağını.
Son kez "Üç kere, vurma! diye uyardıktan sonra artık kendini savunabilirsin" kuralını da öğrettikten sonra artık hazırdık.
Ve adım gibi emindim bir sonraki buluşmada çocuğun tekrar şiddete kalkışacağına.
Komşular birbirleriyle konuşurken, ben odanın köşesinde oynayan çocukların davranışlarını takip ediyordum.
Ve yanılmamıştım.
Sonunda çocuk oğlumun elindeki oyuncağı alarak kafasına kafasına vurmaya başladı.
Akıllı oğlum ona öğrettiğim gibi;
Cenk vurmasana!, ikinci kez vurduğunda, Cenk vurmasana! (bu arada annesi konuşmaya devam ediyor.)
Benim içinse dakikalar durmuştu.
Üçüncü kez uyarmasına rağmen vurmaya devam edince; oğlum tasdik istercesine gözlerime baktı ve (demesiydi iyiydi ama) 'Anne?' dedi.
Ben sadece gözlerimi onaylar şekilde kırptım.
Oğlum çocuğu şiddetli bir şekilde itekledi ve yakasına yapışıp,
"Ben sana vurma demedim mi?" diyerek silkeledi.
Annesi hiç beklenmedik bir şekilde bağırıp "Ne yapıyorsun?" diye oğlumu azarlamaya başladı.
Bense, "Niye kızıyorsun Sevinç, oğlum sadece senin tavsiyene uyuyor" deyince, ne demek istediğimi anlayıp, sessizce yerine oturmak zorunda kaldı.
Hiçbir şey olmamış gibi çayımızı içtik ve evlerimize dağıldık.
O çocuğun bir daha oğluma vurduğuna rastlamadım.
Gülhanım Polat
İlk bebeğimi kucağıma aldığımda onu öpmeye kıyamadığım dan koklamakla yetiniyordum.
Biraz büyünce artık komşu edinmem gerektiğini, bu sayede çocuğumunda akranlarıyla oynayarak sosyalleşe bileceğini düşündüm.
Benim içinde iyi oldu.
Davetler, icabetleri derken çok sevdiğim yeni arkadaşlarım oldu.
Yalnız arada bir tane diken çıkması kaçınılmazdı.
Diğerlerinden ayırt edemediğim için, her oturmaya onu da çağırmak zorunda kalıyordum.
Aslında iyi bir insandı, fakat çocuğunun akranlarına göre iri ve güçlü olmasından dolayı çok böbürlenir, sürekli "Benim oğlum hiç bir şeyin altında kalmaz, her şeyin üstesinden gelir. Dedesi, babası, abisi her gün yetiştiriyor."
"Bende safça bir soruyla, nasıl yetiştiriyor anlamadım?" dedim ve bunun üzerine gülmeye başladı.
"Allah iyiliğini versin Nazlı! Nasıl yetiştirecekler, tabii ki dövüştürerek.
Bu erkek çocuğu, zaman güçlülerin dünyası zayıf olan ezilir.
Biz zamanında pısırıktık, gelen kafamıza vurdu, giden kafamıza vurdu.
Ben çocuğu pısırık yetiştirmem.
Yalnız senin çocuğun biraz pısırık çok ezilir söylemedi deme!"
Bir an şaşkına döndüm, çünkü o zamana kadar evimize her geldiğinde oğlu, oğlumdan büyük olmasına rağmen haksız yere vurur,
Bana; "Ya canım, bu da çocuk o da çocuk ne diyeyim" diyerek üstünü kapatırdı.
Ve ben evimde ağırladığım için bunun tartışmasına girmezdim.
Oğlumsa kendini ifade edebilecek kadar büyük olsa da, çok uysal ve arkadaş canlısı olduğundan, arkadaş edinmenin hatırına sesini çıkarmıyordu.
Ne de olsa yalnızdık, gurbette ailemizde olmayınca lojmandaki komşuları ailemiz bellemiştik.
Ama arkadaş, çocuğunu bilinçli bir şekilde saldırgan yetiştirmesi ve bununla övünmesi, üstelik çocuğumun uyumlu davranışlarını pısırıklık olarak nitelendirmesi canımı epey sıkmıştı.
Onlar gidince akşam eşimle de durumu paylaşıp, "Bak ben gereğini yapacağım sen sadece bana karışma" dedim
Eşim endişeli bir şekilde, "Yapma Nazlı, komşuyuz yüz yüze bakıyoruz bunlar çocuk" dese de dinlemedim.
Ertesi haftaya kadar oğluma,
"Bak oğlum vurmak yanlış bir davranış, fakat savunmak yanlış bir davranış değil" diye telkinler vermeye başladım.
Biraz çalışınca artık öğrenmişti kendisini tartaklayan birine karşı nasıl savunulacağını.
Son kez "Üç kere, vurma! diye uyardıktan sonra artık kendini savunabilirsin" kuralını da öğrettikten sonra artık hazırdık.
Ve adım gibi emindim bir sonraki buluşmada çocuğun tekrar şiddete kalkışacağına.
Komşular birbirleriyle konuşurken, ben odanın köşesinde oynayan çocukların davranışlarını takip ediyordum.
Ve yanılmamıştım.
Sonunda çocuk oğlumun elindeki oyuncağı alarak kafasına kafasına vurmaya başladı.
Akıllı oğlum ona öğrettiğim gibi;
Cenk vurmasana!, ikinci kez vurduğunda, Cenk vurmasana! (bu arada annesi konuşmaya devam ediyor.)
Benim içinse dakikalar durmuştu.
Üçüncü kez uyarmasına rağmen vurmaya devam edince; oğlum tasdik istercesine gözlerime baktı ve (demesiydi iyiydi ama) 'Anne?' dedi.
Ben sadece gözlerimi onaylar şekilde kırptım.
Oğlum çocuğu şiddetli bir şekilde itekledi ve yakasına yapışıp,
"Ben sana vurma demedim mi?" diyerek silkeledi.
Annesi hiç beklenmedik bir şekilde bağırıp "Ne yapıyorsun?" diye oğlumu azarlamaya başladı.
Bense, "Niye kızıyorsun Sevinç, oğlum sadece senin tavsiyene uyuyor" deyince, ne demek istediğimi anlayıp, sessizce yerine oturmak zorunda kaldı.
Hiçbir şey olmamış gibi çayımızı içtik ve evlerimize dağıldık.
O çocuğun bir daha oğluma vurduğuna rastlamadım.
Gülhanım Polat
Yorumlar
Yorum Gönder