Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bilimsel olarak Nazar nedir?

  Hayatımızda en fazla kullandığımız kelimelerden biridir, nazar.   Yeni ev, yeni iş, iyi bir tahsil, güzel-yakışıklı bir eş,  güzel bir çocuk.   Bunlara sahip olmak, nazar kavramını kullanmamız için fazlasıyla yeterli.  Bilimsel kısmını küçük bir alıntıyla açıklayalım.  Nazar Nedir? Nazar halk dilinde göz değmesi, göz yakması, göz çekimi, göz istemi ve göz ışıması olarak bilinir. Arapça nazar'a isabetül ayin denilir. Nazar; bilimsel olarak, gözdeki retina kısmında bulunan ftoreseptör sinirlerinin kasılması sonucu açığa çıkan negatif ve pozitif göz akım ışınım akımına denir. İspatlanmış haliyle Nazarın 3 türlü, Alfa(sarsıcı) Beta (kırıcı,yıkıcı)  ve Gama (yakıcı) ışınları olarak, ışınım etkisi vardır. (Konumuzu ilgilendiren. Halk arasında yoğun görülen, Alfa (sarsıcı) ışını.) Nasıl oluşur? Nazarın oluşa gelmesi için nazarı vuran kişinin, nazara gelecek kişiye negatif ışın göndermesi.  Bu bilinçsiz olarak gerçekleşen bir durumdur. Nazar kesinlikle bilinçli olar

Hayata bir de Buradan bakın!

Bakmayı bilmek gerek. Ama nasıl? Hayat, çok bilinmeyenli bir denklem gibi. Küçük bir formül hatası, hep yanlış netice verecektir. Tıpkı, kendisini bir bütünün parçası olarak değilde, "sen her şeyin merkezindesin", "her şey senin için var" telkiniyle bilinci ayrıştırıp süper egonun esiri haline getirmesi gibi. Bir dönem insanların beynine, "sen her şeyden değerlisin", "hiç bir şey senin kadar  önemli değil" spotuyla yükselen kişisel gelişim akımı.  Ardından, ruhsuz, bencil, depresif, agresif bireyler türetti. Halbuki gül yapraktan mıdır. Yaprak gülden midir? gibi ikilemler kadar saçmadır, kişinin kendisini her şeyden ayrı görmesi. Bir bütündür. Birlikte anlam kazanır. Gül den ayrı bir yaprağında, yapraksız bir gülünde, tek başına hiçbir değeri yoktur. "Varlık" var dan gelir, birdir. Sen var, ben var, o var, dağ var ,güneş var, hayvan var, bitki var, sarı benizli, esmer benizli, buğday benizli, beyaz benizli va

Ömer'im Esmayla ömerin öyküsü

Henüz yirmi yaşındaydı, amca diye bildiği üvey babasının evinden çıkıp Ömer'im dediğinin  gönlüne düşeli. Yıllar geçse de, dalıp geçmişe, Anlatırdı her seferinde; "Hele bak derdi, şu işe! Nasıl da görmüştü köyün meydanında; eve koşturan bu köylü dilberini. Dilber dediğime bakmaaa! Elleri nasırlı, üstü başı yamalı. Ne yüzünde alı var, ne de saçında sırması!" İnanası da gelmezdi ya hani; söylenip dururdu mahcup bir edayla, " Ömer'im güzel, ben çirkinim; nasıl bir görmede  sevdi" diye. Halbuki Ömer; isminin adamıydı, ferasetliydi. Yüzünü değil, gönlünü görmüştü. Gel istersen sor bir Ömer'e; Başı eğik, ruhu dimdik  olan bu keçi çobanı kızdaki  asaletin yerini, hangi süs alabilirdi. Dönüp durmuştu da ardından, geriye bile dönüp bakmamıştı. Boylu poslu  bu yiğidin rengine. Olacak oldu ya! Girmişti aklına bir kere; ömrüne yar etmeden çıkarır mıydı hiç. Çıkarmadı da zaten telli duvaklı gelin etti  dilberini. Hayatında görmediği
Hacamat  Bir dönem; tere yağını yeme, yumurta sarısını at, süt yerine süt tozu, turşu ise ilkel, vs bunun gibi medeniyetlerin şifa kaynaklarını türlü hikayelerle ellerimizden nasıl aldılarsa, hacamat'ı da aynı şekilde elimizden aldılar. Ancak yurt dışında uygulanıp bize yeni bir buluş gibi servis edilince çok faydalı olduğu kanaatine varabildik.  Mısır'dan,  Efendimiz'e oradan da İbni Sina gibi dehalara, en sonunda da  çalıntı bilgilerle geri sunan batının referansıyla, hacamatın kıymetini anlamaya, geçte olsa başladık. Hacamat konusunda Uzman bir doktor olan,   Tıbbi Hacamat & Akupunktur Uzmanı Dr. M. Turanşah Tümer; "Bir nevi kan detoksu olan hacamat yapılmaz ise ne ameliyat ne ilaç alımı hastalık tedavisinde başarıyı sağlamada yetersiz kalır. Bu yönüyle Hacamat hem hastalıklardan korunmada hemde hasta iken tedavide sağlıklı ve hasta her insan için elzemdir."   Açıklaması ve sağlık bakanlığı aracılığıyla artık doktorların hacamat alanında eğitim alı

Çocuğunun vurmasıyla övünen anneye ders!

Yeni evliydim ... İlk bebeğimi kucağıma aldığımda onu öpmeye kıyamadığım dan koklamakla yetiniyordum. Biraz büyünce artık komşu edinmem gerektiğini, bu sayede çocuğumunda akranlarıyla oynayarak sosyalleşe bileceğini düşündüm. Benim içinde iyi oldu. Davetler, icabetleri derken çok sevdiğim yeni arkadaşlarım oldu. Yalnız arada bir tane diken çıkması kaçınılmazdı. Diğerlerinden ayırt edemediğim için, her oturmaya onu da çağırmak zorunda kalıyordum. Aslında iyi bir insandı, fakat çocuğunun akranlarına göre iri ve güçlü olmasından dolayı çok böbürlenir, sürekli "Benim oğlum hiç bir şeyin altında kalmaz, her şeyin üstesinden gelir. Dedesi, babası, abisi her gün yetiştiriyor." "Bende safça bir soruyla, nasıl yetiştiriyor anlamadım?" dedim ve bunun üzerine gülmeye başladı. "Allah iyiliğini versin Nazlı! Nasıl yetiştirecekler, tabii ki  dövüştürerek. Bu erkek çocuğu, zaman güçlülerin dünyası zayıf olan ezilir. Biz zamanında pısırıktık,  gelen ka

çocuğunuz nasıl kötü alışkanlık edinir?

Güzel bir havaydı, eşim ve çocuklarımla yürüyüş yapıp, parkta ailece vakit geçirmek istedik. Hafta içi olduğundan park tenhaydı. Çocuklar salıncaklara koşarken, izbe bir köşede; orta okul ayarlarında 2, ilkokul ayarında da bir çocuk dikkatimi çekti. Sessizce kafamı çevirmeden takibe aldım. İlkin aklıma başka şeyler geldi, çok şükür öylesi bir şey değilmiş, fakat masum olmayan başka bir şeyle meşguldüler. İki büyük çocuk, küçük çocuğun eline zorla sigara tutuşturuyordu. İri yarı olanı; - Artık erkek oldun, başarabilirsin. Çocuk sigarayı ağzına bir götürüp bir getiriyor, cesaret edemeyince, diğer çocuk; - Bizimle takılmak istiyorsan içmen gerekiyor. Biz eziklerle takılmayız, diye çocuğu sıkıştırmaya başladı. Küçük çocuk tam içecekken artık dayanamayıp, kafamı tamamen onlara çevirdim ve çocukla göz göze geldik. Yanlış olduğunu belirten bir kafa işareti yaptım. İşaretimi hemen anlamasından, temiz bir ailenin çocuğu olduğu anladım. Çünkü fark ettiğimi anlayınca,

Kızımla övünmek istiyorum

Kızınızla övünmek istiyorsanız; ona, güzelliğin saç, göz, fizik düzgünlüğüyle değil; ruh ve kişiliğin düzgünlüğüyle olduğunu öğretin. Öğretin dünyanın kendi etrafında dönmediğini. Öğrensin bir bütünlük içinde yardımlaşmanın nasıl huzurun verdiğini.   Kendilerine güveni artsın diye, saygısız davranışları normal karşılamayın. Hoşgörüyü, erdemi öğretin . Masum sevimliliklerinin yerine, 30 yaş kadın hallerini takınmalarına sevinmeyin. Babasına laf yetiştirmesini desteklemeyin. Yanında sürekli teşekkür edin.   Onun geçimi için yorgun düşen babasına, minnet duyması gerektiğini öğrensin. Edep güzeldir, kibirli prenseslere değil; edebiyle saygı kazanan, hanımefendilere özendirin. Öğretmenine saygıyı öğretin, bir harfe kırk yıl köle olunduğunu öğrensin. Eve gelen misafirlere nasıl davranması gerektiğini öğretin, ikram etmeyi öğrensin. Büyüklerin yanında oturup kalkmasını, hürmeti öğrensin. Eline tablet-telefon yerine; el işi tutturun, motor kabi

Efsane Kadınlarımız

        Bahsettiğim bizim efsane kadınlarımızdan yani  Anadolu'nun bağrından çıkan tarihin en fedakar kadınları .  Şaşırmadınız umarım. Tarihimiz bunlarla dolu. Üstelik gerçek süper güçleri vardı.  Toplu-tüfekli Rus askerini elindeki  paslı tüfekle savan, Nene Hatun'larımız.. Buz gibi havada, kucağında bebeğiyle savaşa cephane taşıyan ve soğukta donarak ölen Şerife Bacı'larımız....   Erzurumdan çıkıp, kurduğu 9-10 kişilik kadın ordusuyla ta kafkas cephesine, oradan da İzmir'in kurtuluşu için savaşan ve 25 Yunan subayını esir alan, günümüzde ismi hakaret etmek için kullanılan Kara Fatma'larımız... Elmas küpelerini bozup, parasıyla tüfek alarak  Yörük Ali Efe eşliğinde dağlarda Yunanla savaşan ve istiklal madalyası kazanan Emir Ayşe'lerimiz...   Fransızlara savaşırken yorgun düşen Türk askerini,  “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?”  diyerek cesaretlendiren, kendisi de ateş hattın

Bir muzicenin şahitiyim

Anne olmadan önce doğacak bebeğin Kız mı? Erkek mi? olduğunu, nasıl bir yüz ve kişiliğe sahip olacağını merak ederdim. Ama ilk bebeğimi beklerken, önce ki meraklarımın ne kadar saçma olduğunu anladım. Tutunacak mı? Yaşayacak mı? Organları tam olacak mı? Ya aklı! Düşünmek bile istemiyorum? Zamanı! Saatler geçmiyor? Doğumu sabır sabır....? Hepsini düşünürken o an geliyor ve akla  ilk  gelen şey; "Ya ben ölürsem çocuğuma "ne olacak?", "kim bakacak?" oluyor. Bunları düşünerek bin parçaya bölünüyorsunuz . Ama süreç bitip kucağınıza alınca içinizi, tarifsiz bir huzur kaplıyor. Dünyaya yeni gelmenin, daha doğrusu dünya ya, yeni biriyle gelmenin o ağlatıcı hissiyle tanışıyorsunuz. Biraz kendinize gelip, kucağınızdaki mucizeye bakınca, büyüleyici bir kusursuzluğa şahit oluyorsunuz. Artık hiçbir şeyin, eskisi gibi olmayacağı kesin. Çünkü gerçek , en masum haliyle kucağınızda duruyor. Dünya aynı dünya değil, siz aynı siz değilsiniz. Hayat bile sizin iç