Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hastalığın Sebebi Dörttür

ÇOK AMA ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER. Hastalığın Sebebi Dörttür: Fazla Yemek: Fazla yemekler bütün organlarda toplanır. Hücreleri hareketsiz kalır. Her bir hücrenin zikri vardır. Hareketsiz kalınca Allah’ı zikirden geri kalır. Ayrıca vücudu ağırlaştırıp, çeşitli yerlerinde depolar. Kalp yavaş atmaya başlar. Vücut bu fazlalığı dışarı atmaya çalışır. Mesela saç dökülmesi, öksürmek, aksırmak, tırnak uzaması, yüksek ateş, tansiyon, burun kanaması, terlemek, siğil, sedef ve alerji yoluyla dışarı atar. Karışık Yemek: Bu fazla yemekten daha tehlikelidir. Acıkmadan Yemek: Bu 2. ve 3. maddede mide hazmedemez. Midede çok beklemekle o yemek çürür. Nasıl çürük yemek haramsa midede çürüyen yemek de haramdır. Ters Yemek: Yani yemekten sonra meyve yiyip su içmektir. Su direk bağırsağa gider. Meyve ise çok beklemeden bağırsağa gidip orada mayalanır ve alkol haline gelir. Buda aynı alkol içmek gibi iki kat haramdır. Yemekten sonra tatlı yemekte aynıdır. Yemekten sonra su içilse mide büyür. ...

Tam bir özgürlük zihniyeti

Arkadaşımın paylaştığı bu yazı üzerinden yapılan yorumlar  "doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarları"  çok güzel ispatlıyor. Konunun esası çocuklarımızın çocukluğunu, nasıl korur ve neslimizi nasıl güvende tutarız olacakken; maalesef kişilerin tercihine, inancına, hakarete varan yorumlar, yetişkin olmamıza rağmen henüz herhangi bir olgunluğa erişemediğimizi göstermiştir. Modern ve özgür olmaktan dem vuranların karşı tarafın düşüncelerini Hitler mantığıyla hapsetmesi tam bir ironi. (birçok insanı tenzih ediyorum) Katılınmayan noktalar olduğunda, daha iyi öneriler sunmak ya da altını çizmek yerine, kişileri yobaz, bağnaz, namussuz diye yaftalamak; (kusura bakmasınlar) kendi eğitimsizlik ve nezaketsizliğini göstermekten ve insanların arasına adavet sokuculuktan başka bir şey değildir. Evet konu çocuk olunca her fikirden ebeveynin kendi hassasiyetiyle yaklaşması gayet insancıl bir durum. Çocuklarımızı kadın gibi gösterip çocukluklarını yaşamasını bekl...

Bilimsel olarak Nazar nedir?

  Hayatımızda en fazla kullandığımız kelimelerden biridir, nazar.   Yeni ev, yeni iş, iyi bir tahsil, güzel-yakışıklı bir eş,  güzel bir çocuk.   Bunlara sahip olmak, nazar kavramını kullanmamız için fazlasıyla yeterli.  Bilimsel kısmını küçük bir alıntıyla açıklayalım.  Nazar Nedir? Nazar halk dilinde göz değmesi, göz yakması, göz çekimi, göz istemi ve göz ışıması olarak bilinir. Arapça nazar'a isabetül ayin denilir. Nazar; bilimsel olarak, gözdeki retina kısmında bulunan ftoreseptör sinirlerinin kasılması sonucu açığa çıkan negatif ve pozitif göz akım ışınım akımına denir. İspatlanmış haliyle Nazarın 3 türlü, Alfa(sarsıcı) Beta (kırıcı,yıkıcı)  ve Gama (yakıcı) ışınları olarak, ışınım etkisi vardır. (Konumuzu ilgilendiren. Halk arasında yoğun görülen, Alfa (sarsıcı) ışını.) Nasıl oluşur? Nazarın oluşa gelmesi için nazarı vuran kişinin, nazara gelecek kişiye negatif ışın göndermesi.  Bu bilinçsiz olarak gerçekleşen bir durumdu...

Hayata bir de Buradan bakın!

Bakmayı bilmek gerek. Ama nasıl? Hayat, çok bilinmeyenli bir denklem gibi. Küçük bir formül hatası, hep yanlış netice verecektir. Tıpkı, kendisini bir bütünün parçası olarak değilde, "sen her şeyin merkezindesin", "her şey senin için var" telkiniyle bilinci ayrıştırıp süper egonun esiri haline getirmesi gibi. Bir dönem insanların beynine, "sen her şeyden değerlisin", "hiç bir şey senin kadar  önemli değil" spotuyla yükselen kişisel gelişim akımı.  Ardından, ruhsuz, bencil, depresif, agresif bireyler türetti. Halbuki gül yapraktan mıdır. Yaprak gülden midir? gibi ikilemler kadar saçmadır, kişinin kendisini her şeyden ayrı görmesi. Bir bütündür. Birlikte anlam kazanır. Gül den ayrı bir yaprağında, yapraksız bir gülünde, tek başına hiçbir değeri yoktur. "Varlık" var dan gelir, birdir. Sen var, ben var, o var, dağ var ,güneş var, hayvan var, bitki var, sarı benizli, esmer benizli, buğday benizli, beyaz benizli va...

Ömer'im Esmayla ömerin öyküsü

Henüz yirmi yaşındaydı, amca diye bildiği üvey babasının evinden çıkıp Ömer'im dediğinin  gönlüne düşeli. Yıllar geçse de, dalıp geçmişe, Anlatırdı her seferinde; "Hele bak derdi, şu işe! Nasıl da görmüştü köyün meydanında; eve koşturan bu köylü dilberini. Dilber dediğime bakmaaa! Elleri nasırlı, üstü başı yamalı. Ne yüzünde alı var, ne de saçında sırması!" İnanası da gelmezdi ya hani; söylenip dururdu mahcup bir edayla, " Ömer'im güzel, ben çirkinim; nasıl bir görmede  sevdi" diye. Halbuki Ömer; isminin adamıydı, ferasetliydi. Yüzünü değil, gönlünü görmüştü. Gel istersen sor bir Ömer'e; Başı eğik, ruhu dimdik  olan bu keçi çobanı kızdaki  asaletin yerini, hangi süs alabilirdi. Dönüp durmuştu da ardından, geriye bile dönüp bakmamıştı. Boylu poslu  bu yiğidin rengine. Olacak oldu ya! Girmişti aklına bir kere; ömrüne yar etmeden çıkarır mıydı hiç. Çıkarmadı da zaten telli duvaklı gelin etti  dilberini. Hayatınd...
Hacamat  Bir dönem; tere yağını yeme, yumurta sarısını at, süt yerine süt tozu, turşu ise ilkel, vs bunun gibi medeniyetlerin şifa kaynaklarını türlü hikayelerle ellerimizden nasıl aldılarsa, hacamat'ı da aynı şekilde elimizden aldılar. Ancak yurt dışında uygulanıp bize yeni bir buluş gibi servis edilince çok faydalı olduğu kanaatine varabildik.  Mısır'dan,  Efendimiz'e oradan da İbni Sina gibi dehalara, en sonunda da  çalıntı bilgilerle geri sunan batının referansıyla, hacamatın kıymetini anlamaya, geçte olsa başladık. Hacamat konusunda Uzman bir doktor olan,   Tıbbi Hacamat & Akupunktur Uzmanı Dr. M. Turanşah Tümer; "Bir nevi kan detoksu olan hacamat yapılmaz ise ne ameliyat ne ilaç alımı hastalık tedavisinde başarıyı sağlamada yetersiz kalır. Bu yönüyle Hacamat hem hastalıklardan korunmada hemde hasta iken tedavide sağlıklı ve hasta her insan için elzemdir."   Açıklaması ve sağlık bakanlığı aracılığıyla artık doktorların hacamat alanınd...

Çocuğunun vurmasıyla övünen anneye ders!

Yeni evliydim ... İlk bebeğimi kucağıma aldığımda onu öpmeye kıyamadığım dan koklamakla yetiniyordum. Biraz büyünce artık komşu edinmem gerektiğini, bu sayede çocuğumunda akranlarıyla oynayarak sosyalleşe bileceğini düşündüm. Benim içinde iyi oldu. Davetler, icabetleri derken çok sevdiğim yeni arkadaşlarım oldu. Yalnız arada bir tane diken çıkması kaçınılmazdı. Diğerlerinden ayırt edemediğim için, her oturmaya onu da çağırmak zorunda kalıyordum. Aslında iyi bir insandı, fakat çocuğunun akranlarına göre iri ve güçlü olmasından dolayı çok böbürlenir, sürekli "Benim oğlum hiç bir şeyin altında kalmaz, her şeyin üstesinden gelir. Dedesi, babası, abisi her gün yetiştiriyor." "Bende safça bir soruyla, nasıl yetiştiriyor anlamadım?" dedim ve bunun üzerine gülmeye başladı. "Allah iyiliğini versin Nazlı! Nasıl yetiştirecekler, tabii ki  dövüştürerek. Bu erkek çocuğu, zaman güçlülerin dünyası zayıf olan ezilir. Biz zamanında pısırıktık,  gelen ka...